16 Kasım 2016 Çarşamba

İçerde Dizisi ve Hipnoz'un Ortak Yönü :))

İçerde dizisine nazar değdirdim galiba. Niyesine gelmeden sizlerle başka birşey paylaşayım.
Hipnoza inanır mısınız? Filmlerdeki gibi bir iki sözle hipnotize olmaya ya da yolda yürürken hemen hipnotize olmaya inanmıyorum ama tedavi amaçlı olan görece olarak daha uzun bir süreçle hipnotize olmaya inanıyorum. Bu inandığım hipnoz türünün ilk kuralı kişinin hipnoz olacağına inanması ve hipnoz olmayı istemesidir. İkinci kural da hipnozda kişinin kesin doğru olarak kabullendiği, inandığı şeylere aykırı telkinler de bulunulmaması gerektiğidir. Çünkü o anda beyin ve dolayısıyla kişi hipnozdan çıkar. Örnek vermek gerekirse; erkek olan bir kişiyi hipnoz ettiğinizde "Sen aslında bir kadınsın, erkek değilsin." denilirse kişi hipnozdan çıkar. Hipnoz konusunu araştırırken hipnoz tedavisi yapan bir doktor anlatmıştı bu iki kuralı bana.  Peki niye mi anlattım bunları? Tekrar İçerde dizisine dönüyorum. Aman dikkat yazının geri kalanı spoiler içerir.
Gazeteci kız doğası ve işi gereği meraklıdır değil mi? Oğlu polis olacakken mafyaya katılan bir anne her fırsatta oğluna "Neden" diye sorarken öyle olaylar gelişiyor ki bizim oğlan herşeyi anlatmaya hazırken hem gazeteci kız hem de anne olayların gerçek yüzünü öğrenmek istemiyor. Anlatacak oğlanı, annesi susturuyor. Daha bitmedi. Mafya babasının en has adamlarından biri bizim oğlanın köstebekliğinden şüpheleniyor. Bizim oğlanı ve polis müdürünü bir binanın çatısında görüyor. Ama nedense bu anın akıllı telefonu ile fotoğrafını çekmiyor, hadi onu geçtim gördüğünü telefondan Baba'ya bir sürü vakti olduğu halde iletmiyor. Ki bu has adam o kadar kişi arasından bizim oğlandan şüphelenen tek kişi. Yani o kadar akıllı. Ama ne hikmetse  nutku tutuluyor kimseye birşey diyemeden vefat ediyor.

Sanırım ne demek istediğimi anladınız. Hipnozdaki gibi yukarıda anlattığım iki durum maalesef beni birden diziden "uyandırdı". Tatlı İntikam (daha önceki yazımda bahsetmiştim) dizisinde olduğu gibi. Bu da demek oluyor ki kendime yeni bir dizi bulmalıyım. Önerilerinizi bekliyorum. Kendinize çok iyi bakın.

13 Kasım 2016 Pazar

Battlestar Galactica, Doctor Strange

   Bu ara dizilerden gidiyorum. Bu yazımda da bir dizi ve yeni gösterime giren bir filmden bahsedeceğim sizlere.
   Battlestar Galactica bilim kurgu sevenlerin muhakkak izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir dizidir. "Biz zaten izledik" dediğinizi duyar gibiyim ama bizlerden daha genç olan bilim kurgu sevenler veya yeni yeni bilim kurguya merak salan izleyiciler Battlestar Galactica yı duymamış olabilir. Battlestar Galactica senaryosu (hayatınıza farklı bir bakış açısı sunacağını düşünüyorum :) ), oyunculuklar, görsel efektleriyle  eminim sizlere güzel anlar yaşatacaktır.
   Doctor Strange ise bu yazımda bahsedeceğim film. Doctor Strange ülkemizde pek bilindiğini düşünmediğim Marvel in karakterlerinden biri. Film bu karakterin doğuşu ve dünyamızı kurtarma macerası ile ilgili. "Doctor Strange" ve "Sherlock" dizisinde oynayan Benedict Cumberbatch hayat vermiş. Eğer Marvel karakterlerini seviyorsanız, bol aksiyon ve bol görsel efekt istiyorsanız bu film size göre.
   Not: Geçen yazımda Tatlı İntikam'dan bahsetmiştim. Maalesef dizi final yaptı. İlk sezonunu takip eden bir seyirci olarak üzüldüm. Arkadaşlar "Aynı yazında İçerde dizisinden de bahsettin. Onda bir sıkıntı olur mu?" diye takılıyorlar bana. Merak etmeyin İçerde dizisi şimdilik iyi gidiyor. İçiniz rahat olsun.

28 Ekim 2016 Cuma

İçerde, Tatlı İntikam

        Geçen yazımda yabancı dizilerden bahsettim. Arkadaşlarım biraz da yerli dizilerden bahset deyince düşündüm, taşındım ancak ben pek yerli dizi izlemiyormuşum ona karar verdim. Eski dizilerden ne izlemişim diye düşünürken aklıma herhangi bir dizi ismi gelmedi. Çok bilinen yerli dizilerin bile sadece adını bilirim kulaktan duyma, içeriğini veya karakterleri pek bilmiyorum. Nedeni dizilerden mi kaynaklanıyor yoksa tamamen benden kaynaklanan durumlardan mı belki beni tanıyanlar söyleyebilir. İllaki de yerli dizilerden bahsedersem şu an ara ara baktığım bir iki dizi var. Görüşlerimi paylaşayım bakalım ne diyeceksiniz..Dikkat gene spoiler içerir...:)
       İçerde dizisi şu an ara ara baktığım dizilerden. Konu 2006 yılının The Departed (Köstebek) filminden uyarlanmış. Filmde Leonardo DiCaprio ve Matt Damon mafya ve polis içindeki karşılıklı köstebekler. İçerde dizisi buna ek olarak köstebekleri birbirlerinden haberleri olmayan kardeşler yapmış. Dizi şu an için flaşbekler ve rastlantısal durumlarla kendini izletiyor ama senaristlere buradan sesleniyorum sinema filmi yaklaşık 2 saat olduğu için flaşbekler ve rastlantısal durumlar seyirciyi çok rahatsız etmeyebilir ama diziler gibi sezonda yaklaşık 30 bölüm çekildiğinde seyirci çoğu can alıcı olayın flaşbek ve rastlantıyla çözümlenmesinden rahatsız olabilir. Diziyi sıkı takip edenler sanırım ne demek istediğimi anlamışlardır. Oyunculuklar başarılı, senaryo şu an için fena değil. İnşallah güzel bir şekilde sürer ve akılda kalacak bir şekilde sonlanır.
          İkinci ara ara takip ettiğim ama birinci sezon finalinden sonra bir daha izlemediğim dizi Tatlı İntikam. Hayatının aşkına, aşkı için yaşamına son vermeye karar verdiğin kadına tam nikah masasını terk ederken ve kendince de bunun için çok önemli bir nedenin varken niçin 10 saniyeni ayırıp durumu anlatmıyorsun ya da vakit çok kısıtlıysa tutup elinden arabaya bindirip yolda giderken durumu anlatmıyorsun? Gene izleyenler ne dediğimi anlamıştır.  O sezon finali sonu benim için dizinin sonu oldu çünkü gerçekten bu durumun bence pek bir anlaşılır yanı yok. Sanırım bu sezonki reytinglere göre de izleyicilerden de benim gibi düşünenler var.
          Bir iki dizi derken gerçekten iki diziymiş. Maalesef başka baktığım dizi şu an için yok. Eğer olursa düşüncelerimi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım. Sanırım sizin yerli diziler hakkında benden çok daha fazla diyeceğiniz vardır. Lütfen paylaşın. 

14 Ekim 2016 Cuma

Eski Yabancı Dizilerden Birkaç Öneri

Geçen yazımda Supernatural dizisinden bahsetmiştim. 12. Sezonu başlamış. Hayranlarına duyurulur.  Dizi demişken aklıma eskiden izlediğim ve hoşlandığım birkaç dizi geldi. Onlardan bahsedeyim biraz. Belki ilginizi çeker. Spoiler içerir dikkat!!!
Supernatural deyince yaratık avlama dizilerinin belki de mihenk taşlarından biri olarak gördüğüm Buffy the Vampire Slayer aklıma geldi. İsminin vampir avcısı olduğuna bakmayın. Bilimum yaratığı Buffy ve ekibi avlar. Yazıyı yazarken diziyi izlediğim zamanlarda çok hoşlandığım dizinin başlangıç müziğini birkaç kez dinledim. Vay be ne günlerdi…
Buffy izleyip de Angel i izlememek olmaz. Angel, Buffy the Vampire Slayer dizisinden bir karakter. Dizide çok tutulunca Angel için ayrı dizi yaptılar. Angel da yakışıklı, aşık vampir senaryolarının mihenk taşı olsa gerek J. Buffy nin başlangıç müziğini bayıldığım gibi Angel in da başlangıç müziğine bayılırım.
Angel dedim, vampir aşık dedim, hop aklıma Moonlight geldi. Ülkemizde pek bilindiğini düşünmediğim bu dizi maalesef bir sezon oynayıp yayından kaldırıldı. Çok üzülmüştüm devamı çekilmediğine. Başlangıç müziği 10 numaradır zannımcaJ
Şu ana kadar bahsettiğim dizilerde hep iyi kötü savaşı mevcut. Bu savaşa farklı bir bakış açısıyla bakan Carnivale yi anmadan olmaz. Senaryosu bence çok güzeldi ama maalesef bu güzel dizi de 2 sezon oynadıktan sonra yayından kaldırıldı. Bence muhakkak bir bakın derim.
Yayından kaldırıldı deyince de bu sefer aklıma The 4400 geldi. Özel güçleri olan insanlarla ilgili gerçekten güzel bir senaryosu olan bu 4 sezonluk diziye de şans verin derim.
Ve Forever...Ölümsüz Dr. Morgan'ın hikayesi de maalesef bir sezon sürdü. Güzel bir diziye daha yazık oldu. 
         Zamanınız varsa ne izleyim diye düşünüyorsanız size birkaç seçenek sundum. Keyifli seyirler.

1 Ekim 2016 Cumartesi

Eşimin Doğum Günü

Bugün eşimin doğum günü. İyi ki doğdun aşkım. İyi ki eşim olmuşsun. Seni çok ama çok seviyorum. Nice mutlu senelere birtanem.

Happy birthday my love. I love you.

27 Eylül 2016 Salı

İki Küçük Tecrübe

İlk tecrübem balkonu kirleten güvercinlerle alakalı. Bildiğiniz gibi güvercinlerle biraz sorunum vardı. Çeşitli metotlar paylaşmıştım sizlerle. Ben CD ve poşet bağlama metotlarını denedim. Önce tek CD bağladım. Güvercinler hiç CD ye aldırış etmeden gelmeye devam ettiler. Sonra torba bağladım siyah renkli. Bir iki gün gelmediler ama sonra alıştılar galiba gelmeye devam ettiler. Son olarak hem CD hem torba bağlamayı birlikte yaptım. İşe yaradı galiba birkaç aydır gelmiyorlar. Siz de benim gibi iki üç metotu kombinleyin pes etmeden önce.
İkinci tecrübem ise Kalanşo bitkim ile alakalı. Yazın sıcaklarına rağmen çok sık sulamadan (haftada 2 kez) hayatını devam ettiren Kalanşom sonbaharın serin havasına aldanarak sulama aralığını uzatmam (10 gün kadar sulayamadım maalesef) sebebiyle kurumaya başladı. Kalanşo bitkisi az sulama istiyor ama benimki abartı oldu sanırım. Özür dilerim Kalanşo.. Kalanşonuzu benim kadar uzun süreli susuz bırakmayın.

18 Eylül 2016 Pazar

Supernatural, The Hillywood Show, Seda Baykara

The Hillywood Show…Geçenlerde bir Supernatural dizisi fanı olarak internette Supernatural ile ilgili haberler ararken rastladım. Supernatural ile ilgili bence çok keyifli bir parodi hazırlamışlar. Bu keyifli parodiyi bizlere kazandıran Hilly ve Hannah Hindi isimli iki kız kardeş. Sadece Supernatural değil; çeşitli filmler, diziler ve ünlülerle ilgili şarkı ve dans parodileri var. En son olarak da gene bir dizi parodisi olarak Sherlock Parodisi hazırlamışlar. Bu video da bence çok başarılı. Sherlock videosunda çok hoşuma giden bir husus daha var. Videoda kemanı Seda Baykara isimli bir müzisyen çalmakta. Bu vesileyle Seda Baykara’nın paylaştığı müzik videolarını da izledim/dinledim hem de defalarca... Bence gerçekten muhteşemler.
       Winchester kardeşlerden yola çıktığım internet gezintisinde The Hillywood Show ve Seda Baykara’nın videolarını buldum ve gerçekten bu videolardan çok keyif aldım. Thank you Winchester bros, thank you Hilly and Hannah sisters, thank you Seda…

18 Haziran 2016 Cumartesi

Balkonu Kirleten Güvercinler

Daha önce de cam balkonu olmayan açık balkonlarda oturmuştuk ama hiçbirinde başımıza birazdan anlatacağım olay gelmemişti.
Birgün koltukta otururken camdan balkona doğru baktığımızda ağzında sarı bir kablo parçası tutan, her an kaçacak gibi ürkek hareket eden o güvercini gördük. Eşimle izlemeye başladık. Birkaç gün içinde bu güvercin balkonumuza yuvasını yaptı. Etrafı pisletiyordu ama yuva kuran bu kuşu izlemek hoşumuza gidiyordu. Bir süre sonra güvercin yuvasından kalkmamaya başladı. İyice meraklanmıştık. Boş vaktimizde sürekli kalkmasını bekliyorduk. Bir gün kalktı ve ne görelim… İki küçük beyaz yumurtalar..Aman Allah’ım nasıl sevindik bilemezsiniz. Derken yumurtalar çatladı ve tüysüz titrek yavrularımız oldu. Yemlerini sularını eksik etmemeye çalıştık. Gel zaman git zaman büyüdüler. Bizleri görünce uçamadıkları için koşa koşa kaçışıyorlardı. O dönemleri de geçirip birgün baktık ki yavrular yok. Acaba uçmayı öğrenmeye çalışırken düştüler mi diye apartmanın etrafını, sokağı yana yakıla aradık. Ama hiçbir iz bulamadık. Uçup gittiklerine kendimizi inandırdık.
Yavrular yoktu ama artık tanıyabildiğimiz anne güvercin ve yanında başka güvercinler balkonumuza gelip duruyorlardı. Artık yumurtlama da yoktu. Müthiş şekilde balkonu kirletiyorlardı. İçimiz yana yana birkaç kez kovaladık ama anne güvercin alışmıştı sanki bize. Bazen kaçıyor bazen de gı gu gibi sesler çıkararak bizden kaçmıyordu. Aksine bize “Hadi oradan” der gibi bir havası vardı.
Artık balkonu temizlemeye yetişemiyorduk. Üzülerek anne güvercinden ve yanındaki ekipten ayrılmaya karar verdik. Peki nasıl olacaktı? Hiçbir fikrimiz yoktu. Evde olduğumuz dönemlerde denk gelirsek sert şekilde balkon kapısını açmalar, ses çıkararak kovalamalar yaptık ama nafile. Tekrar tekrar geliyor ve balkonu kirletiyorlardı. Baktık başaramayacağız internetten güvercinleri korkutma yollarını araştırdım. Bakalım neler varmış:
1-CD (compact disc): Hiç haberim yoktu. Bir zamanlar müzik dinleyip film izlediğimiz, bazılarının arabalarının dikiz aynasından salınan bu veri depolama ürünü güvercinleri kaçırıyormuş. Parlak tarafının güneş ışığından parlaması ve ipe bağlı olarak sallanırken bir yerlere çarpıp ses çıkmasından korkuyorlarmış. Bazı kaynaklara göre CD lerin parlak kısımları dışarı gelecek şekilde iki CD yi birbirine yapıştırıp öyle bağlayın diye yazıyor. Ben onu şu şekilde değiştirdim. Sırt sırta yapıştırma yerine yapıştırmadan iki şer CD yi parlak yüzleri dışarı gelecek şekilde iple balkonun birkaç yerine astım. Böylece CD ler iki yönden de parlıyor ve birbirlerine yapışmadıkları için birbirlerine çarparak da ses çıkarıyorlar. Şu an için bu yöntem tuttu ama internette güvercinlerin buna alışabildiği yazmakta. O zaman gelin diğer yöntemlere de bakalım.
2-Eğer güvercinler belli yerlere konuyorlarsa internette satılan güvercinler tutunamasın diye uzun, sivri, diken gibi aparatlar var. Konduklara yerlere koyarsanız bu sivri yerlere tutunamadıklarından güvercinlerden kurtulabiliyormuşsunuz. Bizim güvercinler balkonun her yerine konduğu için bu çözüm bize uymamakta.
3-Yırtıcı uçan kuş maketi: Özellikle kartal, şahin gibi yırtıcı kuş maketlerinden güvercinler korkuyorlarmış. Alıp deneyebilirsiniz ama ben de yırtıcı kuşlardan pek haz almadığımdan bu da uymadı.
4-Torba bağlamak: Eğer balkonunuz rüzgar alıyorsa birkaç adet özellikle siyah renkli torbayı balkon korkuluklarınıza bağlayın. Hem ses, hem hareket, hem de renkten kaçıyormuş güvercinler.
5-Balkonu ağ gibi gözenekli file şeklinde bir örtü ile kapama da bir yöntemmiş. Kuşlar balkona giremiyormuş. Ama tutunup gene balkon kenarlarını kirletebiliyorlarmış.
6-Sinekleri kovmak için kullanılan bazı tütsüler de güvercinleri kaçırıyormuş.
7-Balkonunuza bir saksı içinde nane ve fesleğen koyarsanız güvercinler gelmiyormuş.
8-Rüzgar gülü, metal rüzgar çanı da güvercinleri hem ses, hem hareket ile balkonunuza yaklaştırmıyormuş.
9-İnsanların duymadığı kuşların duyup rahatsız olduğu sesler yayan cihazlar varmış. Onlarda kuşları kaçırıyormuş.
10-Cam balkon: Kesin çözüm ama kiracıyız işte ev sahibi şu an için yaptırmıyor L

Evet, benim araştırıp bulabildiklerim bunlar. Cam balkon dışındaki yöntemlere güvercinler alışabiliyormuş deniyor. Bakalım göreceğiz. Sizin de bildiğiniz başka yöntemler varsa paylaşırsanız sevinirim. Kendinize iyi bakın

3 Haziran 2016 Cuma

Bankaların Alışveriş Kampanyalarında Hangi Hususlara Dikkat Etmeliyiz?

Hemen hemen her ay bankalarımız kredi kartından şu kadara harcamaya bu kadar puan, bu kadar harcamaya şu kadar puan şeklinde kampanyalar düzenlemekteler. Hatta mobil uygulamalarından katılırsanız ek puan bile verebilmekteler. Zaten kampanya şartlarında belirtilen kategorilerden alışveriş yapma ihtiyacınız varsa bu kampanyaların tüketiciye yararı olabilmekte ama bazı noktalara dikkat etmemiz de fayda var.
En önemli nokta kampanya şartlarını dikkatlice okumak. Katılım nasıl, kazanmak için ne kadar harcamalıyız? Kartı kullandığınız işyeri veya pos cihazı önemli mi? Her harcama geçerli mi yoksa geçerli olmayan ürünler, kategoriler mevcut mu? Puanlar ne zaman yatacak, ne zaman silinecek? Bu noktaları analiz ettikten sonra kampanya şartlarını yerine getirebileceğimizi düşünüyorsak kampanya katılımı basamağına geçiyoruz.  
Daha en baştan kampanyaya katılma noktasında sıkıntılar çıkabiliyor. Eskiden bankaların kampanyalarına katılmak için SMS ile başvurmak gerekiyordu. Şu an mobil uygulamalar ve/veya internetten de katılabiliniyor. Eskiden bazı bankalar göndermiş olduğunuz SMS cevaben katılımınız gerçekleştiğini belirtirken, bazıları böyle bir onay mesajı göndermiyordu. Maalesef başıma böyle bir olay gelmişti. Kampanyaya katılım için SMS gönderdikten sonra bir aylık sürede istenilen harcamaları yapmıştım. Puanların yatacağı gün kartımda puanların yatmadığını görünce bankayı aramıştım. Aldığım cevap katılımınız gözükmüyordu. “Gönderdiğim SMS hala telefonda duruyor” dediğimde görevli “Hangi hattı kullanıyorsanız onlarla görüşün. Biz bir şey yapamayız” demişti. Tabii bu yaklaşım o bankayla ilişiğimi kesmemle sonuçlandı. Hesabı ve kredi kartımı kapatma dilekçeme istinaden arayan görevliye bu olayı anlattığımda ”Aman efendim puanlarınızı yatıralım” demiş ama kabul etmemiştim. Neyse ki çoğu banka katılım onay mesajı gönderiyor. Mesajı görmeden harcama yapmamaya dikkat edelim.
Harcamaları yaparken de geçerli ürün ve kategorilere dikkat ederek istenilen tutarı bu kategoriler ve ürünlerde sağlayalım. Örneğin market kategorisi harcamanızda telefon kontör harcamanızın kabul edilmediği şartlarda yazıyorsa sistem bu harcamanızı kabul etmeyeceğinden belirtilen ürün gruplarında harcama tutarını gerçekleştirmeye gayret edelim.
Kampanyaya başarılı şekilde kayıt olduktan ve alışverişimiz gerçekleştirdikten sonra başka bir sorun olabilecek nokta karşımıza çıkıyor. Genelde “bankaya üye iş yerlerinden” ibaresi mevcut şartlarda. İşte bu nokta canınızı sıkabilir. Çünkü bir markete girdiğinizde bir sürü pos cihazı oluyor. Bazen bazılarında sorun olabiliyor. Bazen de kasadaki görevli farketmeden başka pos cihazından kredi kartınızı geçirmiş oluyor. Maalesef buna yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Görevliyi kredi kartını geçirmeden uyarabiliriz ama kendim için örnek verirsem bu pek yaptığım bir şey değil. Biraz alışkanlık meselesi “Lütfen kartı bankaya ait pos cihazından geçiriniz.” demek. Görevli bu isteğinize “Bu pos hepsi için deyip” işine devam edebilir ki gerçekten o pos cihazı sizin kampanyanızda geçerli mi onu anca kampanya bitip ek puanlar kartınıza yüklendiği gün tam veya eksik yattığında anlayabilirsiniz. Bu maalesef kontrolümüzün en az olduğu ve en can sıkıcı noktalarından biri.
Bu kısmı da başarılı şekilde atlatıp puanların yüklendiği kısma gelirsek burada da “Puanları harcamak için şu kadar süreniz var” ibaresi sıkıntı çıkarabilir. Belirtilen bu süreyi kaçırmanız durumunda maalesef puanlarınız geri alınmakta. Bu kısmı aslında pek anlayamıyorum. Niye o puanlar geri alınıyor? Ya da madem alınacak niçin o kadar kısa süre? Zaten hepimizin aklında bin bir türlü hayat meşgaleleri varken puan ne zaman yatacak ne zaman silinecek onu takip etmek oldukça zahmetli. Bu kısım için şöyle yapabilirsiniz. Kampanyaya katıldığınızda telefonunuza puanların yatacağı gün için alarm veya hatırlatma notu koyabilirsiniz. Bu şekilde puanlarınızı hatırlayıp harcayabilirsiniz.
Bu hususlar yanında bir de normal harcamamızın üzerinde harcama yapma ihtimalimiz var ki bu zaten sanırım bu kampanyalardaki amaçlardan biri. 80 TL tutan alışverişiniz “Aman kampanyaya katıldım, yüze tamamlayayım bari” şekline dönüşebilir. Kampanyayı muhakkak gerçekleştirmek istiyorsak bu ek harcamalarımızı gereksiz ürünlere değil ilerde gerekecek ürünlere yapmamız sanırım daha uygun. Örneğin bulaşık deterjanı, çamaşır deterjanı gibi zaten sürekli kullandığımız ürünlerle bu tamamlama işini yapabiliriz.
İlk paragrafta da belirttiğim gibi zaten istenilen ürünlerde alışverişe ihtiyacımız varsa ve bu alışverişleri yakın zamanda yapmayı planlıyorsak bu tür kampanyalar biz tüketicilerin yararına olabilmekte. Zorlanmadan bol puanlar kazanıp silinmeden o puanları harcamanız dileklerimle…. Kendinize iyi bakın. 

26 Mayıs 2016 Perşembe

Cep Telefonumun İşletim Sistemi Güncellemesi Olmayacakmış

Teknolojinin çok hızlı geliştiği, bugün çıkan teknolojinin hızlı bir şekilde “eski teknoloji” olduğu bir çağda yaşıyoruz. Belli ki bu durum daha da ileriye gidecek. Bu iyi bir şey mi bilmiyorum ama teknolojiyi bizler tüketici olarak bu kadar hızlı takip edemiyoruz. Efendim konuyu şuraya getireceğim:
2013 yılına ait bir cep telefonu modelini 2015 yılında aldım.  Daha telefonum benim açımdan 10 aylık. Ama ortada şöyle bir sorun var: Aldığım cep telefonu markasının firması işletim sisteminin yeni güncellemesini şu an kullandığım modele, modelimin özellikleri uygun olmasına rağmen getirmeyi düşünmüyormuş. Neden düşünmüyor acaba? Büyük ihtimalle bu bir pazarlama stratejisi ama biz tüketici açısından ne olacak şimdi? Ne yapmam gerekli? Güncel bir cep telefonu istiyorsam 2-3 senede bir telefon mu değiştirmem lazım? İki üç senede bir cep telefonu değiştirmek hayatın doğal akışına uygun mu? Teknoloji hayatımızı kolaylaştırmak ve aynı zamanda güzelleştirmek için değil mi? O zaman bu işin mantığı nedir?
Aklımda bu sorularla biraz da içim buruk her gün internette “Acaba firma fikir değiştirmiş midir? Benim telefonuma da güncelleme gelecek mi?” diye bakar oldum. Benim için tüm bu soruların çözümü yeni alınmış eski teknoloji cep telefonumu kabullenmekte ve belki bir daha ki sefere demekte.
Bu şekilde bir durumla karşılaşmak istemiyorsanız cep telefonu almadan önce alacağınız cep telefonunun piyasaya çıkış yılına ve firmanın güncelleme politikasına veya firma güncellemeleri ile ilgili haberlere bir göz atın derim. Kendinize çok iyi bakın. 

17 Mayıs 2016 Salı

Kalanşo

  Normalde doğum günü olana hediye götürülür. Ama bir arkadaşım oğluna düzenlediği doğum günlerinde gelen misafirlere küçük hoş hediyeler vermekte. Magnet, süs sabunlar derken son davetli olduğumuz doğum gününde bir baktık ki küçük bir masa dolusu saksıda kırmızı, pembe, turuncu ve daha nice rengarenk çiçekler.
  Kızım hemen kırmızıyı kaptı "Bunu alalım diye".  Pek fazla çiçek kültürüm olmadığından arkadaşıma "Bu çiçeğin ismi ne?" dedim. "Kalanşo, az bakım ister, tam sana göre" dedi. Haklıydı pek çiçek bakma ile aram yoktu. 
   Eve gelir gelmez ilk işim internette kalanşoyu araştırmak oldu. Efendim bu çiçeğin yabancı ismi kalanchoe imiş. Çoğunlukla Afrika, Madagaskar ve Asya'da bulunuyormuş. Çin'deki Kanton lehçesinde bu çiçeğe "Budist Tapınak Bitkisi" anlamına gelen "Kalanchauhuy" deniyormuş. Çiçeği bulan kişi bundan dolayı çiçeğe "kalanchoe" demiş.
Kalanşo Crassulaceae ailesinden sukkulent  "yaprak ve gövdesindeki özel dokularda su biriktirme özelliği olan" bir çiçekmiş. Sukkulentin açıklamasını görünce hemen aklıma kaktüs geldi. Resimde (kızımın seçtiği çiçek) de görüldüğü üzere kısa boylu, dolgun yapraklı, canlı renkli bir çiçek kalanşo. Çok kokladım ama koku alamadım. Kaktüs gibi sukkulent bir bitki olduğundan toprağı kuru olmadıkça sulanması gerekmiyormuş. Fazla suyu sevmiyormuş yoksa hızla çürürmüş.
Evinizi süslemek istiyorsanız ve bakımıyla fazla uğraşmak istemiyorsanız kalanşo 10 numara bir çiçek.


22 Nisan 2016 Cuma

İnternette yazı yazarak para kazanma

  İnternette yazı yazıyorum diyince arkadaşlar hemen "Para kazanıyor musun?", "Ne kadar kazanıyorsun?" "İnternette nasıl para kazanılır?" şeklinde sorular soruyorlar. Hepsine aynı cevabı veriyorum: "Ben yazmak istediğim için, paylaşmak istediğim olaylar olursa yazıyorum. Amacım para değil."

  Ama o kadar çok soruldu ki biraz araştırdım ve öğrendiklerimi paylaşayım dedim. Belki bundan yararlananlar olur.

1-Öncelikle güncel konular üzerinde ve insanların merak ettiği konular üzerinde yazmalısınız. Örneğin "İnternette para kazanmanın yolları" :)

2-Düzenli aralıklarla yazı yazmak daha uygun. Yazı aralarınız belirsiz ise kişiler tarafından takibiniz zorlaşmakta ve takipçi kaybetme olasılığınız artmaktadır. Hergün yazmak önemli değil, yeter ki düzenli olsun hafta da bir yazmak bile uygun. Benim gibi kafanız estikçe yazmak olmaz.

3-Yazacağınız Blog sitesi de bilinmenizde önemli.  Kendiniz site de açabilirsiniz ama yeni başlayanlara tavsiyem yaygın olarak bilinen Blog siteleri kullanmaları.

  Şimdilik internette yaptığım araştırmalardan benim anladığım bu üç madde olmazsa olmaz. İşinize yarar umarım.

18 Mart 2016 Cuma

Silikon

Evde duşakabin su mu sızdırıyor, küvetin yanından su mu akıyor, oda kapılarının çerçevesi yerinden mi çıktı, tezgah yerinden mi oynuyor vb birçok sorunda genelde silikon dediğimiz maddeyi kullanırız. Biraz dikkatimiz dağınıksa, silikonu elimizle sürmeye çalışıyorsak veya benim gibi ilk kullanımınızsa elinize bulaşması oldukça olası. Peki elimize bulaşırsa ne yapmalıyız?
Öncelikle anında bir peçete veya bez yardımıyla silmeliyiz. Eğer biraz gecikirsek maalesef bu kadar kolay kurtulamıyoruz.
Elinizin yapış yapış olması veya elinizde sabunun köpürmemesi elinizde silikon var demek. Silikonu temizlemek için çeşitli yollar var. Ben bende işe yarayanı yazayım.
Bir leğen içine elimizin dayanabildiği kadar sıcak olan su koyalım. Hem elimize hem de suyun içine sıvı bulaşık deterjanı (mümkünse limonlu) dökelim. Elimizi bulaşık deterjanıyla ve musluktan akan sıcak suyla yıkayalım. Sonra elimizi hazırladığımız bu deterjanlı sıcak su leğenine sokalım. Bir bulaşık süngerinin yeşil tarafını kullanarak elimizi güzelce silelim. Süngerle yumuşayan silikonu elimizden kazıyoruz. Sıcak suyun içinde elimizi süngerle iyice ovaladıktan sonra gene musluğun altında sıcak su ve bulaşık deterjanı ile elimizi yıkayalım.
Silikondan kurtulup kurtulmadığımızı görmek için elimizi sabunla yıkıyoruz. Sabun köpürüyorsa kurtulmuşuz demek yok köpürmüyorsa veya az köpürüyorsa leğendeki ovalama işlemini biraz daha yapıyoruz.
Bende silikondan kurtarmada bu yöntem işe yaradı. Ondan sonra da silikonu bir daha elle sürmemeye yemin ettim. Dondurma çubuğu veya alırsanız silikon tabancası iyi bir seçenek.

4 Mart 2016 Cuma

Kağıt

    Geçen çocuklarımla çizgi film izlerken çizgi film karakteri kağıda birşeyler yazıyor, beğenmiyor buruşturup atıyor, başka kağıda yazıyor gene beğenmiyor, bir sürü kağıdı böyle heba ediyor. O zaman aklıma geldi sürekli her alanda gelişme olurken kağıdı, tuvalet kağıdını, havlu kağıdı ağaçtan üretmeme, başka şekilde üretme yönünde çalışmalar yapılıyor mu acaba? 
  Dünyamızda yaşam zorlaşıyor deyip başka gezegenlerde yaşanabilir mi diye tonlarca para harcanırken, tarım ürünleri ve doğallıkları azaldıkça fabrika ürünü vitaminler, besinler üretilirken, küresel ısınma bizi kuraklığa götürecek derken, ülkeler birbirine üstünlük sağlamak için akla hayale gelmeyecek silahlar üretirken acaba bazıları "Ya şu kağıtları ağaçlardan değil başka şeylerden üretelim diye" düşünüp bunla ilgili çalışmalar yapıyorlar mı?
    Çocukların keyif aldığı çizgi film bana bunları düşündürdü. Havadan nem kapar mı oldum ne!

Kablosuz Farenin Sol Tuşu

    İkidir aynısı oluyor. Aynı marka fareyi laptobuma takıyorum. İlk başta hiçbir sıkıntı yok, gayet güzel çalışıyor fare ama aradan zaman geçince sol tuşu çalışmıyor. Çalışmıyor deyince donanımsal olabilir gibi geliyor ama belki de algılamıyor laptop sol tuşu. İnternette bulduğum tuşları değiştirme, aygıt kaldırma, windowsda hasarlı dosya kontrol etme bunları yaptım ama elde var sol tuşu çalışmayan iki mouse. Başka bilgisayar bulursam onda deneyeceğim. Bilgisayardan mı fareden mi?
    Bilgisayardan diye düşünüyorum. Geçen hafta durduk yere harddisk hatası verdi. Birkaç gün her açılışta hata verdi sonra ben birşey yapmadan hata mesajı kendiliğinden kayboldu. Bir kaç gün önce de cd ye bazı belgelerimi kayıt etmeye çalıştım. 3 cd için toplamda 9 cd yedi cd yazıcısı. Laptop 3 senelik toplasan cd yazıcıyı 5 kez kullanmamışımdır. Heba etti güzellim cd leri. "Başarılı şekilde yazdırıldı" dedi. Baktık cd ler boş. Bir daha da kullanamadık o cd leri.
    İlk aldığımda ekranın ortasında bir adet ölü pikseli vardı. Aldığım mağaza müşteri memnuniyetine çok önem verdiği için "Biz birşey yapamayız. Servise götürün. Onlar ne derse o" şeklinde yardımcı olmuştu bana. Servise götürdüğümde servis de aynı mağaza gibi müşteri memnuniyetine çok önem vermekteydi. "Bilgisayarınızı değiştirmek için en az üç ölü pikseli olmalı." dedi. "Ama yeri önemli değil mi?  Hani köşede kenarda olsa tamam da Bu tam ortada çok rahatsız ediyor." dedim ama nafile. Dünyaca ünlü firma koltuğumun altına verdi ölü pikselli laptobu gönderdi beni. "Acaba Türkiyedeyiz diye mi böyle yapıyorlar" diye düşündüm. Avrupa'da, Amerika'da, Japonya'da aynı firma/firmalar gene böyle mi davranıyorlar müşterilerine? Sanmam.
    Bundandır ki bu fare olayında laptobumun kusurlu olduğunu düşünüyorum. Çünkü ilk aldığımdan beri sana bir türlü ısınamadım. Ama Maşallah sen bayağı ısınıyorsun, yazı yazarken bile.
    Ben böyle yazdım ya şimdi mouse lar başka bilgisayarda da çalışmaz utandırır beni laptop. Olsun ne yaparsan yap sevmiyorum seni:)

27 Şubat 2016 Cumartesi

And The Oscar Goes To...

    I will try to write this in English. Tonight the Oscar winners will be announced. If I don't sleep, I will watch this gorgeous organization. Best Picture nominees are The Big ShortBridge of SpiesBrooklynMad Max: Fury RoadThe MartianThe RevenantRoom and Spotlight in alphabetical order. I think Spotlight will win. What do you think? Which picture will the Oscar goes to? 
    

21 Şubat 2016 Pazar

Hangi Hayvan, Hangi Madde?

    Yazıya devam etmeden önce hangi hayvanı hangi özelliğinden dolayı seviyorsunuz ve hangi maddeyi hangi özelliğinden dolayı seviyorsunuz? Bu soruya cevaplarınızı ister burada paylaşın, ister aklınızda tutun yazının sonunda bu soruyu ne için kullanıyorlarmış onu göreceğiz.
    Örneğin bana bu soru sorulduğunda "Yaban atlarını severim. Özgürler, dağda bayırda kendi kafalarına göre geziyorlar, yaşıyorlar" demiştim. Peki hangi madde diye sorunun ikinci kısmı sorulduğunda "Elmas hem değerli hem de dünyanın en sert maddelerinden" demiştim.


    Genellikle iş görüşmelerinde veya toplantıların birbirleriyle tanışma, ısınma kısımlarında bu tür soruların kullanıldığını gördüm. İş görüşmelerinde sizin cv niz üzerinden başlayan konuşma "Şirketimiz, ürün ve hizmetlerimiz hakkında ne biliyorsunuz? Bu pozisyonun yapması gerekenleri biliyor musunuz? Bu işte hedefiniz ne?" şeklinde devam ederek o iş pozisyonunda karşılaşabileceğiniz problemlerle ilgili sorular ve sizin çözümleriniz üzerinden derinleşir. Ve bazen de yukarıda belirttiğim gibi değişik sorular eklenir bu görüşmelere. Hangi telefon modelini kullanıyorsunuz niçin? Örneğin bu soruya da telefon modelimi söyledikten sonra "Param bu modele yetti. İsterdim ki şu modelden olsun" demiştim. Bu tür sorular sanırım sorulan kişinin beyinde bazı düşünce silsilesini başlatarak verilen cevaba göre kişi hakkında oldukça ipuçları veriyor. Bu arada bu cevabı verdiğim işe kabul edilmiştim. Ama bu soruyu nasıl yorumladıklarını öğrenemedim.
     Yazının başındaki soruma gelirsek bu soruya verdiğim cevaptan sonra soruyu soran kişi bu soruyu ne için kullandığını açıklamıştı. "Sevdiğiniz hayvan ve özelliği sizin en önemli özelliğinizi gösteriyor yani siz özgürlüğünüze çok düşkünsünüz ve kurallardan pek hoşlanmıyorsunuz" demişti. Peki madde kısmı dediğim de "O da sizin sahip olmak istediğiniz özelliği simgeliyor. Değerli ve olaylar karşısında sert olabilmeyi istiyorsunuz" demişti.    
    Belki sizlerin de böyle ilginç sorular ve yorumlamalarla karşılaşmışlığınız vardır. Paylaşırsanız sevinirim. Kendinize iyi bakın...

Dublajı Sevememek

      Bir türlü dublajlı filmleri, dizileri, yayınları sevemedim. Çocukken bile çizgi film izlerken eğer konuşan ağzı kapalı olduğunda ses çıkıyorsa ya da karakterin ağzı konuşurken ses çıkmıyorsa bırakıyordum çizgi filmi orda. Şimdi de filmleri, dizileri dublajlı izleyemiyorum. Biliyorum ki o ses karakterin gerçek sesi değil, biliyorum ki konuştuğunun başkası tarafından küçük de olsa değiştirilme imkanı var.
      Bu yüzden yabancı bir yapım izleyeceksem mümkünse orjinal dilinde ve alt yazılı olanı tercih ediyorum. Ama altyazılarda da gene gerçek olanın değiştirilme olasılığı var. En azından kişilerin kendi sesleri.
            Hele bir de ingilizce dışı daha nadir kullanılan bir dildeyse film benim açımdan asıl şenlik o zaman hem dublajda hem altyazıda.
      Sanırım özellikle ingilizceyi çok iyi öğrenmeden bu işi çözemeyeceğim.      

20 Şubat 2016 Cumartesi

Oyunlar

    Küçüklüğümden beri bayılırım bilgisayar oyunlarına. Özellikle strateji ve FRP oyunlarını çok severim. Köyünü, şehrini kur, asker üret, ordunu oluştur ve savaş. Karşı tarafı/tarafları yenmek için strateji geliştir. Çok cezbeder beni.  FRP lere gelince bir karakter seç ve hem kazanılan yetenek puanları ile hem de elde edilen eşyalar ile karakterinizi geliştirin. Büyücü bulursam hemen onu seçerim ilk. Büyüler yapmak fevkalede hoşuma gider. 
      Hele bir de arkadaşlarla ekip oluşturup oynarsak tadından yenmez olur oyunlar. Ne yalan söyleyeyim canım çekti. Ama ekibi toplamak çok zor artık. Büyüdük artık...   
      
     

19 Şubat 2016 Cuma

Aradıklarımız

                Dikkat ettim de hayatta insanlar kötülüklerden arınmayı, iyiliği, en küçük şeylerden mutlu olmayı, anı yaşamayı arıyorlar. Bunun için bir sürü aktivite yapılıyor. Demek ki bu kavramlar insanın hayatta varmak istediği en önemli hedeflerden biri. Oysa çocuklara, çocuklarımıza baktığımızda veya çocukluğumuzu düşündüğümüzde aslında bu aradıklarımızın zaten biz çocukken bize verilmiş olduğunu, zamanla hayatın, büyümenin bunları bizden aldığını gösteriyor bana. Bir balonla mutlu olmak, rüzgarda uçan bir yaprağın ardından kahkahalarla koşmak, bir şeker ile havalara uçmak veya pembe renkli bir tişortümüz olunca dünyalar bizim olmuş gibi sevinmek...İşte aradığımız bunlar ve bunları bulmak çok yakınımızda. Çocuklarda, çocuklarımızda, çocukluğumuzda...
                

Bu İlk Yazı Mı Olmalıydı Acaba?

Ben neden şimdi yazıyorum? Daha önce niye yazmadım? Amacım ne? 
Bizim öğrencilik yıllarımızda günlük modası vardı.  Herkesin günlüğü olur, neredeyse hemen hergün o günlüğe birşey yazarlardı. Sayfa aralarında güller kurutulur, başka kağıtlara yazılarak bize ulaştırılan notlar saklanırdı. Zaman ilerledikçe günlüklerde sadece günlük sahibinin yazıları değil, arkadaşları tarafından da yazılar yazılmaya başlanmıştı. 
Benim de günlüklerim vardı. Hepsine bir iki gün, bilemediniz en fazla bir hafta yazılmış, gerisine de sayfalar dolusu hikayeler yazılıydı. Polisiye, bilim kurgu, olağanüstü güçleri olan kahramanlar ile ilgili hikayeler yazardım. Hikayeleri tamamladıkça da gider okulda arkadaşlarıma tenefüslerde yazdıklarımdan bahsederdim. Ciddi keyif alırdım yazmaktan. Peki sonra noldu? Hayat şartları...Meslek sahibi olmanın ailemce anlamı okumak, ders çalışmak, sınavlarda başarılı olmaktı. Onların istediği şekilde oldu. Bu süreçte hikayelerime ara verdim. Taa ki bu zaman kadar. Niçin bu zaman? Çünkü artık yazmak istiyorum. Ama artık çocuk olmadığım için sadece hikayeler değil günlük yazılar da yazmak istiyorum. Yani içimdeki bardak şimdi taştı. Amacıma gelirsek belki çocuklarıma anı/anılar bırakmak, belki hatırlanmak, belki de hayat denen bu şeyden bir nebze de uzaklaşıp kafa mı dinlemek, belki bazılarına iyi vakit geçirttirmek... Ne kadar devam ederim bilmiyorum. Ama şimdilik yazmak istediğim konu oldukça yazacağım. Benden tavsiye hayatta keyif aldığınız işi yapın, hayallerinizi çok ama çok ertelemeyin. Sağlıcakla kalın..

Evrende Yalnız Mıyız?

İlk yazım küçüklüğümden beri merak ettiğim  "Evrende Yalnız Mıyız?" sorusuyla ilgili olacak. Küçüklüğümden beri merak ettiğime göre bu sorunun cevabı benim için "Hayır değiliz" ama gerçekten nedir bu sorunun cevabı? Tüm o bilim kurgu dizilere, filmlere, romanlara baktığımız zaman hepsi insanoğlunun hayal gücü mü sadece? Ya internette dolaşan görüntüler, insanların anlattıkları kaçırılma hikayeleri bunlar da mı hayal gücü veya sadece kurgu? Hep merak ettim. Benim cevabım bilimsel bir gerçeğe veya uzun yıllar süren araştırmalarıma dayanmıyor. Benim cevabım umuda, monotonluktan bıkmışlığıma, macera arayışıma, olağanüstülüğü sevmeme dayanıyor galiba. Tabii bunlar benim cevabımın gerçek olma ihtimalini zerre kadar arttırmıyor ama beni nedense evrende yalnız olmama ihtimali mutlu ediyor.
Sanki uzaylılar gelecek de biz insanoğluna yardım edecekler. Dünyamız ölürken bize yardım edecekler, bizleri kurtaracaklar. Filmlerdeki gibi bizleri yok edecekler veya köleleştirerek dünyamızı ele geçirecekler düşüncelerini pek benimsemiyorum nedense.
Şimdi yazarken farkettim de belki ben insanoğluna olan inancımı kaybetmişimdir. Haberlerde yaygın olarak izlediğimiz savaş, hastalık, açlık, şiddet, gerilim, yalan, her türlü kötülük belki bana insanoğlu dışında başka varlıkların olması gerektiğini düşündürüyordur. Belki, belki...Kafamda bir sürü belkiyle ilk yazımı tamamlıyayım. Kendinize çok ama çok iyi bakın.